FETVALAR

SORU:

Namazda huşû nasıl olmalı?

Tarih: 02 Ağustos 2016

CEVAP:

“Yukarıdaki ayetin tamamı şöyledir:

“Sabır göstererek ve namaz kılarak yardım isteyiniz. Bu, saygılı olanlardan başkasına gerçekten ağır bir görevdir.” (Bakara, 2/45)

Huşû sahibi olmak, saygılı olmaktır, bir ruh kıvamına ulaşmak değildir. Bu, kendini düşük, Allah’ı yüce mertebede görenlerde olur. İnsan bundan dolayı Allah’a boyun eğer. Bu olmasa kimse namazı sürekli kılmaz. Çünkü namaz zevk için değil, Allah emrettiği için kılınır. Bazen kişinin elinde olsa ne abdest alır ne namaz kılar. Ama Allah’ın emrine uyma inancı ona o namazı kıldırır. İşte kulluk budur. Yani bir şeyi, kendi istediği için değil, Allah istediği için yapmaktır. Kulluğun verdiği zevki de hiçbir şey veremez.

Mâûn sûresinde şu ayetler geçer:

Yazıklar olsun o, namaza duranlara ki onlar, namazlarının farkında olmazlar. Onlar gösteriş yaparlar. Yardımdan alıkoyarlar.” (Maûn, 107/4-7)

Müslüman namazı başkaları görsün diye değil, Allah’ın emri yerine gelsin diye kılar.

Münafık, içten inanmadığı halde inanmış gözüken kişidir. O, namazı, Allah için değil, toplumdan dışlanmamak için kılar. Onun namazı Müslümanın namazıyla kıyaslanamaz.”[1]

Namazda akla çeşitli düşüncelerin gelmesi gayet doğaldır. Buhârî’de geçen bir rivayete göre Hz. Ömer Ben namazda iken (kafamda) ordumun mühimmatını hazırlar, tertip ve tanzim ederim!” demiştir. (Buhârî, el-Amel fi’s-Salât, 18)

Yine Buhârî’de geçen bir rivayete göre Peygamberimizin de namazdayken aklına çeşitli düşünceler gelirmiş. İlgili rivayet şöyledir:

Ukbe b. Hâris radıyallâhu anh şöyle demiştir: “Ben Hz. Peygamber ile beraber ikindi namazını kıldım. O, selam verince, süratle kalktı; acele acele hanımlarından birinin yanına girdi. Sonra dışarı çıktı ve süratle gitmesinden dolayı cemaatin yüzlerindeki hayretlerini gördü ve şöyle buyurdu:

‘Ben namazda iken bizde biraz altın bulunduğunu hatırladım. Ve bizim yanımızda akşama ulaşmasını (veya) bizim yanı­mızda gecelemesini istemedim de onun taksim edilip dağıtılmasını emrettim.” (Buhârî, el-Amel fi’s-Salât, 18.)

Şeytan, Allah Teâlâ’dan kıyamete kadar süre alınca şöyle demişti:

“…. Ant olsun ki ben de onlar için, senin doğru yolunun üzerinde oturacağım. Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağla­rından, sollarından sokulacağım. Onların çoğunu sana şükreder bulamayacaksın.” (A’râf, 7/16-17)

Şeytana genel bir izin verildiği için onun ves­vesesinden peygamberler bile kurtulamamışlardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Senden önce gönderdiğimiz bir tek nebî ve elçi yoktur ki bir şeyi arzula­dığı za­man, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmış olmasın. Al­lah şey­tanın karıştırdığını giderir, sonra Allah kendi ayetlerini pekiştirir. Allah bilendir, hakîm­dir.” (Hacc, 22/52)

Ayetlerden anlaşıldığında göre namaz gibi önemli ibadetlerle uğraşan insanlara bu tür vesveselerin gelmesi gayet normaldir. Önemli olan, bu vesveselere kapılmamak ve ibadetleri terk etmemektir.

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 143-145.

[1] Bu cevap Abdülaziz Bayındır’ın Altınoluk Dergisi’nde yayımlanan bir röportajından alıntılanmıştır. Yıl: 2001, sayı: 182. Röportajın yayımlandığı yer için bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/elestiriler/altinoluk-dergisinin-roportaji.html


Etiketler: