FETVALAR

SORU:

Mekke müşrikleri bir peygamber bekliyorlar mıydı?

Tarih: 29 Temmuz 2016

CEVAP:

Son Nebî’ye risalet görevinin verildiği dönemde, Ehl-i Kitap tarafından, Son Nebî’nin İsmailoğulları arasından çıkacağını bilen ve bu bilgiyi paylaşan samimi kişilerin olmaması pek mümkün değildir. Bu paylaşım neticesinde, Mekkeliler’in kendi soylarından bir nebînin geleceği haberlerini duymuş olmaları akla gelir. Nitekim şu ayetler Mekkeliler’in, kendi soylarından bir nebî geleceğini bildiklerini, hatta bu konuda bir beklenti içerisinde olduklarına işaret edebilir:

“İşte bu, indirdiğimiz bereketli Kitaptır. Ona uyun ve kendinizi koruyun ki ikram göresiniz. Yoksa kalkar, ‘Kitap bizden önceki iki topluluğa indirilmişti. Biz onların okuduklarından habersiz kaldık.’ diyebilirdiniz. Ya da “Eğer o Kitap bize indirilmiş olsaydı ona onlardan daha iyi uyardık” diyebilirdiniz. İşte size Rabbinizden açık bir belge, bir rehber ve bir ikram geldi. Bundan sonra Allah’ın ayetleri karşısında yalana sarılan ve onlardan yüz çevirenden daha kötü kim olabilir? Ayetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerine karşılık azabın kötüsü ile cezalandıracağız.” (En’âm 6/155-157)

Ayette geçen “iki topluluk” ile kastedilen, Yahudi ve Hristiyanlar olmalıdır. Müfessirler de aynı şeyi söylerler. Bu durumda ayette sözü edilen şeyleri Mekkelilerin söylediği anlaşılmaktadır.

İbn Kesîr, yukarıdaki ayetleri ele alırken konuyla ilgili şu ayete de atıfta bulunur:

“Kendilerine bir uyarıcı gelirse herhangi bir milletten daha çok doğru yolda olacaklarına dair bütün güçleriyle Allah’a yemin etmişlerdi. Fakat onlara uyarıcı gelince, bu, onların sadece tepkilerini arttırdı.” (Fâtır 35/42)

Ayette yemin edenlerin Mekkeliler olduğu söylenmektedir. Nitekim İbn Kesîr ayette Allah Teâlâ’nın, Muhammed (s.a.v)’in kendilerine elçi olarak gönderilmeden önce Kureyş’in ve Araplar’ın böyle yemin ettiklerini bildirdiğini söyler. En’âm sûresinin 155 vd. ayetleri bağlamında Fâtır sûresinin 42. ayetine atıfta bulunan İbn Kesîr, aynı şekilde bu ayetleri ele aldığı yerde de En’âm sûresinin ilgili ayetlerine atıfta bulunur. O ayrıca bu ayet bağlamında Saffât sûresinin 167 ilâ 170. ayetlerine de atıfta bulunur. Beklenildiği üzere Saffât sûresinin ilgili ayetlerini ele aldığı yerde de hem En’âm sûresinin hem de Fâtır sûresinin ilgili ayetlerine atıfta bulunur. Pek çok müfessir, Fâtır sûresinin 42. ayetiyle ilgili olarak Ehl-i Kitab’ın, kendilerine gönderilen rasulleri yalanladıklarını öğrenen Kureyş’in “Allah Yahudi ve Hristiyanlara lanet etsin, bize bir rasul gönderilseydi herhangi bir kavimden daha çok doğru olurduk.” dediklerini rivayet ederler. Şirbînî, Rasûlullah’a nübüvvet verilmeden önceki durumu tasvir ederken, Ehl-i Kitab’ın bir nebî beklentisi içinde olduğunu söyledikten sonra müşriklerin de benzer beklentisini Fâtır sûresinin 42. ayetiyle ortaya koymaya çalışır.

Gerek İbn Kesîr’in, gerek diğer bazı müfessirlerin Fâtır ve En’âm sûrelerinin ayetleriyle birlikte atıfta bulunduğu Saffât sûresinin 167 ilâ 170. ayetleri konuyla ilgili gözükmektedir. Ayetler şöyledir:

“Öncekiler gibi bize de bir Zikir verilseydi mutlaka Allah’ın ihlaslı kulları olurduk! diyorlardı. Ama görmezden geldiler. Yakında öğrenecekler.” (Sâffât 37/167 vd.)

Taberî, yukarıdaki ayetlerin Kureyş müşrikleriyle ilgili olduğuna ve Muhammed (s.a.v.)’e gönderilmeden önce onların böyle dediklerine dair rivayetleri nakleder. Yukarıdaki ayetlerle ilgili olarak bu rivayetler diğer başka müfessirler tarafından da paylaşılmaktadır.

Zuhruf sûresinin 31. ayeti de Mekkelilerin bir nebî beklentisine işaret etmektedir. Ayet şöyledir:

“Bu Kur’ân şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” (Zuhruf 43/31)

Kur’an’ın inişine değil de Muhammed (s.a.v.)’e inmesine şaşırmaları ve itiraz etmeleri bir beklenti içinde olmalarını gösterebilir. Müfessirler ayette sözü edilen iki şehirden birinin Mekke, diğerinin Taif olduğunu söylerler. Ayet Mekkî olduğundan ve ayetin öncesinde Mekke halkından bahsedilmesinden hareketle, iki şehirden birinin Mekke olduğu kesindir. Bizim için önemli olan da budur. Çünkü bu, Mekkelilerin bu yönde bir beklentisi olduğuna işaret eder. Kuss bin Saîde’nin, Ukaz Panayırı’nda okuduğu söylenen şiirin şu kısmı da konumuz açısından dikkat çekicidir:

“… Allah’ın gelecek bir peygamberi vardır ki onun gelmesi yakındır. Gölgesi başımızın üstüne düştü. Ne mutlu o kimseye ki, o inanacak, o da onu doğru yola yöneltecektir…”

Daha geniş bilgi için bkz: Fatih Orum, Tasdik Tebyin ve Nesih, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 77 vd.


Etiketler: