FETVALAR

SORU:

İslam hukukunda zaman aşımı var mıdır? Varsa süresi ne kadardır?

Tarih: 30 Ocak 2010

CEVAP:

Zaman aşımı konusunda daha önce yazdığımız bir yazı şöyledir:

Şahsi dava açılmasının gerekli olduğu durumlarda, zaman aşımı söz ko­nusu değildir. Ancak devlet bu konuda bir süre koyabilir ((Ali Haydar, IV/692; Bir örnek olmak üzere bkz. İst. Bab Mah. 2/11 vr. 29-b.)). Tamamen kamu aleyhine işlendiği kabul edilen suçlarda davaya bakılabilmesi için, özür­süz olarak aradan uzun bir süre geçmemiş olması şarttır. Bu gibi suçlarda dava açmak her müslümanın görevidir. Bunlar bir haramın işlenmesine sebep olan davranışlarla, had cezasının gerektiren suçlardır:

(1) Bir yasağın (haramın) çiğnenmesine sebep olan suçlar

Büyük bir günahın işlendiğine şahit olanların, asgari beş gün içerisinde mahkemeye başvurmaları gerekir. Eğer özürsüz olarak bu süreyi geçirirlerse, bilahare yapacakları başvuru ve şahitlik kabul edilmez. Mesela: Evli olmadık­larını bildikleri bir erkekle kadının, karı-koca gibi yaşadığına tanık olanlar, özürsüz olarak beş gün içerisinde mahkemeye başvurup şikâyette bulunmaz­larsa, bundan sonraki başvuru ve şahitlikleri kabul edilmez ((Ankaravi, I/406)). Bu, davaya bakılmaması değil, şahitliğin kabul edilmemesi anlamındadır. Çünkü şahitler bu davranışlarıyla bir kötülüğün devamına razı olduklarını göstermişlerdir. Böyle büyük bir günahın işlenmesine göz yumanın şahitliği kabul edilmez.

(2) Had cezasını gerektiren suçlar

Bunlar, yalnız Allah hakkı olarak kabul edilen zina, içki yol kesme ve hır­sızlık suçlarıdır. Bu gibi hadiselere şahit olanlar şahitlik yapmakla, hadiseyi örtbas etmek arasında muhayyerdirler. Eğer hadiseyi gizlemeyeceklerse, süresi içerisinde mahkemeye başvurmaları gerekir. Bir kişinin evvela hadiseyi örtbas etmesi, sonra mahkemeye başvurup şahitlik yapmaya kalkışması, içindeki bir kötülüğün, kin ve düşmanlığın kendisini tahrik ettiğini gösterir. Bu davranı­şıyla şahit, itham altına girdiğinden, onun bu konudaki ihbar ve şahitliği kabul edilmez ((Kâsânî, VII/46; Molla Hüsrev, II/85)).

Eğer gecikme, açık bir özre dayanıyorsa, başvuru kabul edilerek davaya ba­kılır. Mesela: Sanık, hâkimi bulunmayan bir yerde olup onu hâkim huzuruna götürmek gecikmeye sebep olmuşsa, bu bir özür sayılır ve davaya bakılır.

Ebu Hanife, gecikme konusunda bir zaman belirtmemiş, bunu hâkimlerin takdirine bırakmıştır. Çünkü gecikme, bir özre dayalı olabilir. Özürler farklı öl­çülerde değerlendirilirler. Dolayısıyla, bunun bir zamanla sınırlandırılması imkânsızdır. Konunun, hâkimin görüşüne bırakılması gerekir.

Ebu Yusuf ve Muhammed, olay vukuundan itibaren meydana gelecek bir aylık gecikmenin, davaya bakılmasına engel olduğunu söylemişlerdir ((Kâsânî, VII/47)). Uygulamada, bir aylık gecikme esas alınmıştır ((Ankaravî, I/406))

Hırsızlık suçunda sanık, bütünüyle Allah hakkı (kamu hukuku) kabul edi­len hırsızlık suçundan ve bir kul hakkı (özel hukuk) kabul edilen malın, sahi­bine ödettirilmesinden sorumludur. Zaman aşımı, sanığa hırsızlıktan dolayı el kesme cezasının verilmesine engel olur. Ancak malın tazmin edilmesi için hukuk davasının açılması, zaman aşımından etkilenmez.

İffetli ve namuslu bir kimseye zina iftirasında bulunmak (kazif), had ceza­sını gerektiren bir suçtur. Bunda Allah hakkı fazla olmakla birlikte, iftiraya uğ­rayan kişinin hakkı da söz konusu olduğu için böyle bir davaya bakılması, mağdurun şikâyetine bağlıdır. Şikâyetin gecikmesi, davaya bakılmasına engel değildir ((Kâsânî, VII/47; el-Haskefî II/158; Molla Hüsrev, II/85)).

KAYNAK: Abdulaziz Bayındır, İslam Muhakeme Hukuku Osmanlı Devri Uygulaması, İSAV Yayınları, İstanbul, 1986, s: 134-135.


Etiketler: