SORU:
Farz nedir, neye denir, çeşitleri var mıdır?
Tarih: 24 Ağustos 2009Farz nedir, neye denir, çeşitleri var mıdır?
Tarih: 24 Ağustos 2009Yapılması dinin bir emri olan, kesin olarak gerekli olan herhangi bir göreve farz denir. Allah Teâlâ, “Namazı dosdoğru kılınız, zekatı veriniz.” (Bakara, 2/43) diye emrettiği için şartlarına uygun olarak namaz kılmak ve zekât vermek bütün Müslümanlara farzdır. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem “Namazı benden gördüğünüz gibi kılınız.” (Buharî, Ezan, 18) “Mallarının kırkta birini, her kırk dirhemden bir dirhemi zekât olarak getiriniz.” (İbn Mâce, Zekât, 4) diye emretmiştir. Bu sebeple namazı Peygamberimizden gördüğümüz gibi kılmamız ve mallarımızın kırkta birini zekât olarak vermemiz bizim için farzdır.
Hanefî mezhebi dışındaki mezheplerde ayrıca bir “vacip” kavramı yoktur, farz ile vacip aynı anlamdadır. Hanefî mezhebi, kesinlik derecesine ulaşmamış bir delil ile sabit olan şeyi vacip kapsamına sokar. Diğer mezhepler ise Hanefî mezhebinin vacip saydığı şeylerin bir kısmını farz, bir kısmını da sünnet sayarlar. Mesela namazda ta’dil-i erkân yani kıyam, rükû, sücûd gibi her rüknünü rahat bir şekilde yerine getirmek, bu esnada organların hareketsiz ve sakin kalmasını sağlamak Ebu Hanife’ye göre vacip, diğer mezheplere göre farzdır. Diğer taraftan Hanefî mezhebinde vacip olan vitir ve bayram namazları Şafiî mezhebinde sünnettir.
Farzlar, farz-ı ayn ve farz-ı kifâye kısımlarına ayrıldığı gibi farz-ı kat’î (ya da farz-ı itikadî ve amelî) ve farz-ı zannî (ya da farz-ı amelî) kısımlarına da ayrılır.
Farz-ı ayn, mükelleflerden her birinin yapması gerekli olan farzdır. Beş vakitte namaz kılmak, oruç tutmak, şeriata uygun olarak yapılmış sözleşmelere bağlı kalmak gibi.
Farz-ı kifâye, mükelleflerden bir kısmının yapmasıyla diğerlerinden sorumluluğun kalktığı farzdır. Bunlar, İslâm’ın topluma yüklediği görevlerdir. Farz-ı kifâye olan bir görev, mükelleflerden bir kısmı tarafından yerine getirildikten sonra diğerleri sorumluluktan kurtulurlar. Bu görevi hiç kimse yapmazsa mükelleflerden her biri bundan sorumlu olurlar. Cenaze namazının kılınması, cihad, yargı (kaza) ve fetva işlerinin yerine getirilmesi, dini ilimlerde ve toplumun ihtiyaç duyduğu diğer bilim dallarında yetişmiş elemanların bir kısım sanat ve meslek erbabının bulunması ve düşmana karşı hazırlıklı olma gibi görevler birer farz-ı kifâyedir. Bu görevleri yerine getirenler bunun sevabını alırlar.
Farz-ı kat’î, şer’i bir delilin açık ve kesin ifadesiyle sabit olan, yani ya Kur’an-ı Kerim’in ya da Peygamberimize ait olduğu kesin olarak sabit olmuş bir hadis-i şerifin açık ifadesiyle belirlenmiş olan farzdır. Namaz, zekât ve cihad gibi. Farzın bu çeşidini inkâr etmek kişinin dinden çıkıp kâfir olmasına sebep olur. Hem itikad yani inanma bakımından hem de amel, yani işlenmesi bakımından farz olduğu için buna farz-ı itikadî ve farz-ı amelî de denir.
Farz-ı zannî, müçtehitlerce kat’î bir delile yakın derecede kuvvetli görülen zannî bir delil ile sabit olan farzdır. Bu, itikad yani inanma bakımından farz-ı kat’î gibi değildir. İnkâr eden kâfir olmaz. Fakat amel yani işlenmesi bakımından farz-ı kat’î gibidir, bu sebeple farz-ı amelî adını alır. Bir ictihad sonucu ortaya çıkması bakımından farz-ı ictihadî adını da alır. Farz-ı kat’îde mezhepler arasında hiç bir ihtilaf görülemez. Ama farz-ı zannî mezheplerin ihtilaf ettikleri sahadadır. Mesela, abdestle ilgili ayet-i kerimde “… ve başınızı meshediniz. …” (Maide 5/6) buyrulduğundan abdest alırken başın meshedilmesi bir farz-ı kat’îdir. Bu konuda mezheplerden hiç birinin ihtilafı yoktur. Çünkü abdest alırken başın mesh edilmesi ayet-i kerimenin açık ifadesiyle emredilmiştir. Ancak ayette başın ne kadarının mesh edilmesi gerektiği belirtilmemiştir. Bu sebeple müçtehidler, yaptıkları araştırma ve incelemeler sonucu kendilerince kat’î bir delile yakın derecede kuvvetli olan zannî bir delil ile başın ne kadarını mesh etmenin farz olduğuna dair içtihatlar yapmışlardır. Malikî mezhebine mensup hukukçulardan Ebubekr İbnü’l-Arabî (468/543 h. /1076/1148 m.) Ahkâm’ül-Kur’an adlı eserinde (Darü İhyâ’il-Kütübi’l-Arabiyye, 1376/1957, C. II, s.568 vd.) konuyla ilgili 11 ayrı görüş tespit etmiş ve bunların tartışmasını yapmıştır. Şafiî mezhebine göre saçın bir tek teli veya başın küçücük bir kısmı da olsa adına mesh denebilecek herhangi bir işlemle başın mesh edilmesi yeterlidir. Malikî ve Hanbelîlere göre başın tamamının mesh edilmesi farzdır. Hanefî mezhebine göre ise farz olan, başın dörtte birinin mesh edilmesidir. Tamamının mesh edilmesi ise sünnettir.
Etiketler: