FETVALAR

SORU:

İctihad nedir?

Tarih: 13 Ağustos 2009

CEVAP:

İctihad kelimesinin sözlük anlamı, güçlüğe katlanmak ve çaba sarfetmektir. Terim anlamı ise, bir fıkıh bilgininin, şer’î bir hükmü delilinden çıkarmak için çaba sarfetmesi ve bu hususta bü­tün gücünü kullanmasıdır. Burada delil, İslam hukukunun temel kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem’in sünnetidir.

İctihad yapan alime müctehid, ictihada konu olan şer’î hükme de müctehidün fîh denir. İslam hukukunun bütün konularında ictihad yapabilecek olan fıkıh bilginine müctehid-i mutlak, yalnızca bazı ko­nularda ictihad yapabilecek olanına müctehid-i mukayyed denir. İc­tihad yapabilecek seviyeye ulaşmamış fıkıh bilginlerine de mukallid denir. Çünkü bunların çalışmaları, bir başka müctehidin görüşlerini anlama, kavrama ve ona göre fetva vermekle sınırlıdır. Genellikle bir mezhebe bağlı olurlar ve eserlerinde o mezhebin hükümlerini, meselelerini ve rivayetlerini toplarlar. Kendilerine has bir metodla (usul-i fıkıh) ictihad yapacak olan bir müctehidin Kur’an-ı Kerim, hadis-i şerifleri iyi bilmesi gerekir. Fıkıhla ilgili ayetlerin yani ahkâm ayetlerinin dil ve şeriat açısından anlamını iyi bilmeli, hâs, âmm, mücmel, müfesser, nâsih, mensûh gibi Kur’an bilgilerine vâkıf olmalıdır. Ahkâm hadislerinin anlamını dil ve şeriat açısından iyi bilmesi yanında bunların bize ka­dar nasıl rivayet edildiğini de iyi bilmelidir.

İctihadda kıyasın çok önemli bir yeri vardır. Yanlış kıyaslar yapmamak için müctehidin kıyası iyi bilmesi icabe­der. İmam Ebu Hanife (öl. 150/767), İmam Şafiî (öl. 204/819), İmam Mâlik (öl. 179/795) ve İmam Ahmed b. Hanbel (öl. 241/855) bütün bu şartları kendilerinde toplamış olan alimlerdi. Mutlak müctehidler yalnız bu dört zatla sınırlı değildir. Bunların dışında çok sayıda mut­lak müctehid olmakla beraber bu dört zat bugüne kadar taraftar bul­dukları için bunların görüşleri kendi delil ve metodlarını benimseyen çok sayıda fıkıh bilgininin katkısıyla bir mezhep haline gelmiş olup varlıklarını sürdürmektedirler.

İctihad, fıkıh bilgininin bir konu ile ilgili olarak İslam hukuku­nun temel kaynakları üzerinde derinlemesine yaptığı çalışmalar so­nucu elde ettiği kesin görüş ve kanaatidir. Vardığı sonucun hatalı olması ihtimalinden dolayı buna zann-ı gâlip denir. Bu yüzden hiç bir müctehid, kendi ictihadının tam doğru ve diğer ictihadların yan­lış olduğunu kesin bir şekilde iddia edemez.

Şeriatın temel kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerif­lerde her hukuki olayla ilgili detaylı açıklama yoktur. Ama bunları tâbi olabileceği genel kurallar ve mutlak ifadeler yer almıştır. İşte müctehidler bu genel kurallar ve mutlak ifadelere dayanarak, karşı­laştıkları ya da tasarladıkları hukuki olayların şer’î hükümlerini or­taya koymuşlardır.

Muaz b. Cebel (öl. 18/629) radiyallahu anh’ın rivayetine göre Hz. Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem onu Yemen’e gönder­diğinde şöyle buyurmuştu:

– Ne ile hükmedeceksin ya Muaz!

– Allah Teâlâ’nın kitabında olanla.

– Eğer onu Allah Teâlâ’nın kitabında bulamazsan?

– Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in hükmettiğiyle hük­mederim.

– Onu Resulüllah’ın hükmettiğinde de bulamazsan?

– Re’yimle ictihad ederim.

Bunun üzerine Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: “Resulünün memurunu başarılı kılan Allah’a hamdolsun.” (Ebu Davud, K. Akdeye Bab 11; Şemsüddin es-Serahsî, el-Mebsut, C. XVI, s.76)

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Muaz (r. a.)’a aradığı hükmü Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde bulamaması halinde ne yapacağını sorması, bu iki kaynağın her olayın açık hükmünü ortaya koymadığını göstermektedir. Hadisin devamında da bu konuda ya­pılması gerekenin ictihad olduğu belirtilmektedir. Abdullah b. Ömer (r. anhüma)’nın rivayetine göre Resulüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem bir gün Amr İbn’ül-As’a (r. a.):

– Şu iki kişi arasında kadılık yap, buyurdu.

Amr İbn’ül-As:

– Sen buradayken ben kadılık yapabilir miyim? dedi.

Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem:

– Evet, dedi.

– Neye göre hükmedeyim? diye sordu.

– İctihadına göre, eğer ictihad yapar doğruyu bulursan on sevap, yok eğer hata edersen bir sevap kazanırsın, buyurdu. (Şemsüddin es-Serahsî, el-Mebsut, Mısır C. XVI, s.76)

Hz. Peygamberin, hata eden müctehidin dahi sevap kazanacağını belirtmesi İslam alimleri için cesaret verici bir şeydir. Böylece dur­madan değişen olaylar karşısında yeni yeni ictihadlar yapma husu­sunda bir çekingenlik söz konusu olmayacaktır.


Etiketler: