FETVALAR

SORU:

Tarikat çevrelerinde "O abid ve zahid kulumu sevdiğim zaman onun gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tutan eli, yürü­yen ayağı olurum; benimle görür, be­nimle işitir, benimle söyler, benimle tutar, be­nimle yürür" hadis-i kutsisi anlatılarak şeyhlerin her yaptığı şeyin Allah'ın onayından geçtiği söyleniyor. Hadis, Buhari'de geçiyor. Bunu nasıl anlamamız gerekiyor?

Tarih: 21 Ağustos 2009

CEVAP:

Bu, ferasettir. Ferâset, ‘ayrıntı­lara bakarak bir görüş, tahmin ve kavrayışla doğ­ruyu yakalamak’ demektir (Mütercim Asım, Kamus Tercümesi. Kelime Arapça’da  firâset diye seslendirilir). Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, “Müminin fe­rasetin­den çekinin, çünkü o Allah’ın nuruyla gö­rür.” (Tirmizî, Hicr suresinin tefsiri, 6.) buyurmuştur. Hadisi şu ayetlerle birlikte düşündüğümüzde konu iyice an­laşılabilir.  
 
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إَن تَتَّقُواْ اللّهَ يَجْعَل لَّكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
 
“Ey inananlar, eğer Allah’tan sakınırsanız o  size doğruyu eğriden ayıracak bir güç verir, suçlarınızı örter ve sizi bağış­lar.” (Enfal 8/29)  


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِن رَّحْمَتِهِ وَيَجْعَل لَّكُمْ نُوراً تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
 

“Ey inananlar, Allah’tan sakının ve elçisine ina­nın ki, size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüye­ce­ğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağış­lasın.” (Hadîd 57/28)
 
Bahsettiğiniz hadis-i kudsî şöyledir:
 
Allah Teâlâ buyurdu ki:
 
“Kulumun, farz kıl­dığım şeylerle bana yaklaşmasından iyisi yoktur. Kulum bana nafilelerle de yaklaşmaya devam eder. Öyle olur ki artık onu severim. Onu sevdim mi işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli ve yürüdüğü ayağı olurum. Benden isterse kesinkes veririm. Bana bir sığınsın, onu muhakkak korurum.” (Buhari, Rikâk, 38)
 
Bu hadis-i kudsî yukarıdaki ayetlerin bir açık­lamasıdır. Her mümin bu seviyeye ulaşa­bilir. Bu seviyeye ulaşanın feraseti artar. Ama hiç kimse Allah’a, elçisinden fazla yaklaşamaz. Kur’an’da elçilerin gaybı bileme­yeceği açıkça belirtilmiştir. Onlarda ilm-i ledün veya ilm-i bâtın denilen şey de yoktur.
 
Allah’ın emir ve ya­sakla­rına uyan kişi, emirlerin güzelliğini ve yasaklanan şeylerin kö­tü­lü­ğünü kavrar. Yaptıklarını şuurlu olarak yapar, iz­zetli ve şerefli olur. Her şeye helâller ve haramlar çerçeve­sinde bakacağı için kolay kolay kötü duruma düş­mez. İşte esas feraset bu­dur. Bu kişi öyle hale gelir ki, Allah’ın emrine aykırı şeylere ku­lağını ve gözünü kapar. Allah’ın istediği şeyleri tutar ve Allah’ın istediği tarafa yürür. “Müminin ferasetinden çe­kinin, çünkü o Allah’ın nuruyla görür.” hadis-i şeri­fini böyle an­lamalıdır.
 
Günahkâr Müslümanlar bunları görecek du­rumda değillerdir. Gü­nahtan zevk almaları, Allah’ın emirlerini yerine getirme­mekten sıkılmamaları bun­dandır.
 
Feraseti de gözümüzde büyütmememiz gerekir. Bir kişinin daha faziletli olması görüşü­nün daha doğru olduğu an­lamına gelmez. Sahabenin en faziletlisi Ebû Bekir radıyallâhu anh’tır. Muhammed sallallahu aleyhi ve sel­lem, bir konuda Ebû Bekir’in görüşünü tercih etmiş, daha sonra bunun yanlış oldu­ğu ortaya çıkmıştır.
 

 
Çünkü Peygamberimiz de Ebu Bekir de in­sandır ve fazi­letli ol­maları yanılmalarına engel değildir. Bilgisi ve fazi­leti ne olursa olsun her­kesin yanı­labileceği düşüncesi her gö­rü­şün eleştirilebilmesi yolunu aç­mıştır.
 
(Daha geniş bilgi için bkz: Abdulaziz Bayındır, Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 2007, s: 146-151.)


Etiketler: